Diziisviçreİsviçre

56 yıl İsviçre-Sevil Uygun

1966 yılından bu yana İsviçre’de yaşayan ve 2000 yılından bu yana da İsviçre vatandaşı olan Sevil Hanım, buraya 20 yaşındayken evlenip geliyor.

Sevil Uygun, bir akşam vakti Winterthur’da bulunan mütevazi evinde ağırlıyor bizi. Girişte gözümüze çarpan klasik mobilyalar, birkaç kuşak öncesine ait siyah-beyaz aile fotoğrafları onun yaşam tarzını yansıtırken, dolaplarda dizili olan kitapları, okumaya ve eğitime olan sevgisini de ortaya koyuyor.

1966 yılından bu yana İsviçre’de yaşayan ve 2000 yılından bu yana da İsviçre vatandaşı olan Sevil Hanım, buraya 20 yaşındayken evlenip geliyor. Eşi Mesut Uygun, 1961 yılında İsviçre’ye çalışmak için ilk gelenlerden biri. Sevil Hanım o zamanlar eşi ile birlikte 10 kişinin buraya çalışma daveti ile geldiğini söylüyor. O sıra gelenlerin hepsinin sanat okulu mezunu olduğunu aktaran Sevil Hanım, tümünün de kalifiye işçi olduğunu, Winterthur’da bulunan Sulzer ve Rieter fabrikalarında çalıştıklarını ifade ediyor.

Buraya gelmeniz nasıl oldu?

Eşimden 5 yıl sonra geldim buraya. O zamanlar İzmir’de Eczacıbaşı’nda çalışıyordum. Eşimle görücü usulü ile evlendik. (gülüyor) Cumartesi günü gelip istediler, Pazar günü de nişanımızı yaptılar. Ne eşim beni görmüştü ne de ben onu. Birbirimize resimler gönderdik. Sonra 1 yıl kadar mektuplaştık. O zamanki mektuplaşmalar daha farklı idi. “Sayın” ile başlardı hep, saygı ön plandaydı. Şimdi göremiyorum o saygıyı. Mektup beklerdi gözlerimiz, mektupların gelmesi günler sürerdi.

Sevil Uygun

Nikahımızı İstanbul’da yaptık. Sonra da trenle Sirkeci Garı’ndan hareket edip, Belgrad üzerinden Zürich’e geldik. Zürich Garı çok büyük görünmüştü bana. 18 peron vardı. Sirkeci ise gayet mütevazi, küçük bir gardı. Hayatım boyunca unutamadım o anı. İlk defa yurt dışına çıkıyordum ve çok değişik bir seyehatti bu. O sıra bütün çeyizimi de trenle getirdim buraya. Sonra Winterthur’a geldik. Geldik ama köy gibi geldi burası bana. Sulzer’in yeni evleri yapılıyordu o zaman, o evlerden birine yerleştik.

Zorlandınız mı hiç?

 İlk zamanlar çok zorlandım. Duvarlar, sandalyeler, eşyalar konuşmuyor diye ağlıyordum ve Türkiye’dekilere mektuplar yazıyordum hep. Ancak İngilizce, Rumca, kısmen de İtalyanca ve Fransızca biliyordum. Geldikten 1 hafta sonra bir iç çamaşırı firmasına başvurdum İngilizcemle. Hemen iş verdiler.

Rumca’yı nereden öğrendiniz?

Baba tarafım Giritli, anne tarafım ise Trabzon Çaykaralı’dır. Çok güzel Rumca konuşurum. Anne tarafıma “Furtunzadeler“ derlerdi. Soy adları daha sonra Furtun olarak değişti. Marmara adasında ilk konserve fabrikasını kurdu Furtun ailesi. Dönemin ileri gelenlerince tanınan önemli bir aileydi.

Baba tarafım 1900’lerde Girit’ten İzmir’e gemilerle geliyor. O dönem denizcilikle uğraşıyorlarmış ve maddi durumları çok iyiymiş. Girit’te çok güzel bir hayat yaşıyorlarmış. Daha sonra politik sorunlar patlak verince herşey bozulmuş, düşman olmuş insanlar birbirine.

Babam İzmir Ticaret Lisesi’nde okudu. O zamanlar üniversite yoktu İzmir’de. Üniversite okumak için İstanbul’a gidiyor. Daha sonra da muhasebeci olarak çalışmaya başlıyor.

Babaannem ise Girit’te öğretmendi. Rumca ve Osmanlıca biliyordu ama Türkçesi yoktu. Annem ben 13 aylıkken ölüyor. Daha sonra babaannem büyütüyor beni. Rumcayı ondan öğrendim. Ana okul dönemimde Fransız mektebine gönderildim. Orada da Fransızca öğrendim. O yüzden burada sıkıntı yaşamadım pek.

Girit’e nereden gitmişler?

Kuzey Afrika’dan gidiyorlar oraya. Yer tam belli değil ama Trablus yazışmaları var elimizde. Daha öncesini bilmiyorum ama araştırmak istiyorum bunu.

Kısa sürede iş bulmanıza eşinizin tepkisi ne oldu?

Eşim eve geliyor o sıra, ben yokum. Beni merak edip, tanıdıklara soruyor. O beni aradığı sırada, elimde iş anlaşmam ile eve geldim ve ona iş bulduğumu söyledim. Çok şaşırdı tabii. Saygı duydu çalışmak istememe. Saat ücretim 2.40’tı o zaman. O günden sonra da her işimi kendim görmeye başladım. Eşimin tepkisi olumluydu ama İzmir’de aileminki hiç de olumlu değildi. “Biz seni okuttuk da gönderdik oraya. Sen orada iç çamaşırı mı dikiyorsun?” diye kıyameti kopardılar. Türkiye’ye izine gittiğimde “Lütfen bunları anlatma burada“ derlerdi bana. Buna rağmen iyi ki çalıştım diyorum orada. O işyerinde iki yıl çalıştım ve bu süre zarfında İtalyancamı geliştirdim. Orada çalışan çok İtalyan vardı, hiç birisi Almanca bilmezdi. Mecbur kaldım ben İtalyanca öğrendim.

Sevil Uygun

O zamanlar nasıldı sosyal ortamınız? Sıkıntı yaşadınız mı?

Hiç sıkıntı yaşamadım. Yaşamım İzmir’de geçmişti. Orada Rumlar, İtalyanlar, Tükler, Yahudiler bir arada yaşıyorlardı. Ancak İsviçrelilerle iletişimi yeterince kuramadım diye hemen Almanca öğrenmeye başladım. Eşimin de desteği ile bu 2 sene zarfında Almanca okuluna da gittim akşamları. Almanca’yı öğrendikten sonra sınava girdim ve Sulzer’da sosyal tercüman olarak çalışmaya başladım. Türk aileleri sonradan gelmeye başladı buraya. Sosyal tercüman olarak 24 saat hizmet ettim onlara. Hanımları doktora, ameliyata, hastaneye ya da okula götürüyordum hep. Çoğu yerde yazılı tercümeleri ben yaptım. Gece bile olsa giderdim tercüme işlerine. Türk doktorumuz, dişçilerimiz vardı burada. Onların doktoralarını yazdım ve yardım ettim onlara. Bir süre sonra da, yine Sulzer’da giren-çıkan metal ürünleriyle ilgili istatistiki dökümler yapmaya başladım Büroda çalışmaya başladım bu kez. 1971 yılında oğlum doğunca işi bıraktım.

Sigorta firmasına giriş

Bir ara kardeşim okumak için buraya geldi. Onu okula göndermek için fabrikada ek bir temizlik işi buldum. Bunun için 500 frank alıyordum. Çok iyi paraydı o zaman. Sonra burada doktorun muayenehanesini temizlemeye başladım. Yaptığım tercümanlık işlerinden tanıyorlardı beni burada. Orada atılacak olan okunan gazeteler olurdu hep. Atmadan önce o gazetelere göz atardım. Birgün bir ilan gördüm gazetede. Winterthur Leben isimli bir sigorta firması için çalışacak birini arıyorlardı. Ertesi gün hemen arayıp iş başvurusu yaptım. Hemen aldılar beni. Daha sonra ismi AXA Winterthur olarak değişti buranın. Bu firmada 23 yıl çalıştım ve buradan emekli oldum.

Çocuğunuzun okul durumu nasıldı?

Oğlumun okul sıkıntısı olmadı pek. Yarım gün ile başladım işe ve yeterli destek sunduk hep. Yıl 1984 idi. O sıra Winterthur Okul Aile Birliği’nde ve Winterthur Okul Psikoloğu’nda tercümanlık yapıyordum. Okuldakilerle ilşkilerim vardı hep. Oğlumun derslerini takip etmedim pek, sorumluluğunu bilen bir çocuktu çünkü. Zürich Üniversitesi’ni, 5,6 notu ile birincilikle bitirdi.

Şu anda 76 yaşında olan Sevil Hanım 15 yıl önce eşini kaybediyor ve 16 yıldır da emekli. Emekliliğinin 6 ayını burada, 6 ayını ise Türkiye’de geçirdiğini ifade eden Sevil Hanım, Türkiye’ye temelli dönüşü hiç düşünmediğini söylüyor ve burada sürdürdüğü emeklilik yaşamını şöyle özetliyor;

“Buradaki İtalyan arkadaşlarım vesilesi ile çok güzel etkinliklere imza atıyoruz. Jimnastik, dans, klasik literatür, felsefe, tarih, gibi konuları paylaşıyoruz.”

İyi ki burada yaşıyorum dediniz mi hiç?

Hep memleket özlemi vardı. Diğer yandan da, buraya gelerek oradaki statümü kaybetmiştim. İzmir’e gidince arkadaşlarım, “Sen niye gittin oraya?“ diye soruyorlardı.

Burada yaşamaktan mutluyduk. Oğluma hep; “Biz masadaki tabakta, baban ise fabrikada sefer tasında yemek yiyor. Babanın değerini bil. İsviçre bize iş veriyor, buranın kıymetini bil“derdim hep. Çocuğu insan olarak yetiştirmek önemli. Maddiyat muhabbeti yapmadık hiç masamızda. Hep eğitimi, okulları, bilimi, kitapları, sanatı konuştuk. 52 yıl çalıştım burada. O kadar da zengin değiliz ama çok güzel yaşadık. Aile olarak hiçbir şeyden mahrum kalmadık.

Buraya gelmeseydiniz ne yapardınız Türkiye’de?

Eczacıbaşı’nda çalışıyordum gelmeden önce. Arkadaşlarımın büyük bir çoğunluğu yüksek düzeyde banka müdürü oldular ve önemli pozisyonlara geldiler. Ben de gelebilirdim. Aile çevremiz çok genişti çünkü. Buraya gelmekten pişmanlık duydunuz mu diye sorarsanız; hiç de pişmanlık duymadım. Burada da en güzel yerlerde çalıştım, sevgi, saygı gördüm hep burada. Bu beni mutlu ediyor.

Sevil Uygun

Hiç hayal kırıklığı yaşadınız mı burada?

Burada hayal kırıklıkları yaşadım, evet. Geldiğimde burası bana köy gibi gelmişti. Şimdiki gibi değildi burası. Aradığınızı kolay kolay bulamazdınız mesela. Elbise almak için hep Zürich’e giderdik,

“Keşke şunu da yapsaydım” dediğiniz zamanlar oldu mu hiç?

 “Üniversiteyi bitirseydim keşke” diye düşündüğüm oldu kimi zaman. İsteseydim burada da yapardım ama olmadı. Büyük bir aile tutkum vardı ve ailem öncelikliydi benim için. Mücadele ettim, evcilik oynamadım, insanımla kucaklaştım hep. Hiçbir şey kaybetmedim ama, mutluyum. Geldik, yaşadık herşeye rağmen. Başka da şunu yapamadım diye birşey kalmadı içimde. 56 senem güzel geçti burada. Hep gurur duydum.

AYDIN YILDIRIM / WiNTERTHUR

Etiketler

İlgili Makaleler

Bir Yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu
Kapalı
Kapalı